Salı, Aralık 06, 2011

UEFA Yılın Takımı 2011

UEFA'nın her sene yaptığı Yılın Takımı oylaması başladı. Sadece isimleriyle adayları yazalım sonra da bir fotoğrafla hangi kadroyu seçtiğimizi gösterelim. Peşinen söyleyeyim yalnız, seçimler tamamen beğenilerime göre yapılmıştır. Bir oyuncunun diğerinden istatistiksel olarak daha iyi olması pek önemli değildi benim seçimlerimde.

Kaleci
Manuel Neuer / Edwin van der Sar / Iker Casillas / Victor Valdés / Joe Hart

Sağ Bek
Daniel Alves / Philipp Lahm / Christian Maggio / Darijo Srna / Maxi Pereira

Stoper (2)
Gerard Piqué / Nemanja Vidić / Thiago Silva / Mats Hummels / Sergei Ignashevich / Benedikt Höwedes / Javier Mascherano / Vincent Kompany / Rolando / Adil Rami

Sol Bek
Éric Abidal / Fábio Coentrão / Marcelo / Álvaro Pereira / Ashley Cole

Sağ Kanat
Xherdan Shaqiri / Arjen Robben / Mario Götze / Gervinho / Nani

Orta Saha
Yaya Touré / Xavi Hernández / Jack Wilshere / João Moutinho / Luka Modrić

Ofansif Orta Saha
Andrés Iniesta / Mesut Özil / David Silva / Marek Hamšík / Wesley Sneijder

Sol Kanat
Gareth Bale / Eden Hazard / Ángel Di María / Juan Mata / Ashley Young

Forvet (2)
Lionel Messi / Falcao / Cristiano Ronaldo / Hulk / Javier Hernández / Robin van Persie / Sergio Agüero / Mario Gomez / Edinson Cavani / Antonio Di Natale

Teknik Direktör
Josep Guardiola / André Villas-Boas / Jürgen Klopp / Sir Alex Ferguson / Rudi Garcia

Oy vermek isterseniz şuraya tıklayarak oyunuzu kullanabilirsiniz. Aşağıdaki resim ise benim oy verdiğim takım. Edwin van der Sar ve Sir Alex Ferguson'a saygım büyük!

Salı, Kasım 15, 2011

Hepimizi Isıtan Bir Atkı

Daha önce burada kısaca FBloggers'ın ne olduğundan ve hangi amaçla kurulduğundan, burada da attığımız ilk küçük adımdan çok kısaca bahsetmiştim. Takipte kalın derken de kastettiğim an tam da bu andı işte.

ygtylmz ve tamchee'nin de kendi bloglarında bahsettiği gibi, (1, 2) yukarıda gördüğünüz sınırlı sayıdaki FBloggers atkılarını 15 TL'den satmaya karar verdik. Bir şekilde Fenerbahçe'ye katkı sağlayalım diyerek gittiğimiz Topuk Yaylası'ndaki organizyona katılırken oradaki köylerde bizi sarı laciverte boyadıkları defter sayfalarından yapılmış bayraklarıyla karşılayan kardeşlerimize bir yardımımız olsun dedik. Yaptığımız araştırmalardan sonra Yeniyurt, Yeşiltepe, Bakacak, Mengencik ve Bıçkıyanı'ndaki okullarda eğitimlerini sürdüren yüzün üstündeki kardeşimizin hem kışlık hem de eğitim-öğretim ihtiyaçları olduğunu öğrendik. Bu atkılar sayesinde de bu ihtiyaçları mümkün olduğunca gidermeyi planladık.

Eğer siz de hem sizi soğuk havalarda, Fenerbahçeyi desteklerken ısıtacak bir atkıya sahip olurken bir yandan da küçük bir çocuğun hayatında bir değişiklik yapmak isterseniz, bu atkılardan alabilirsiniz. Belki küçük bir yardım olacak sizin için ama o gün orada bizi gördüklerinde bile gözleri parlayan kardeşlerimiz için bu tür yardımlar çok büyük anlamlar içeriyor.

Bir atkı edinebilmek için yapacağınız tek şey ise aşağıdaki hesap veya IBAN numarasına atkı bedelini yatırmak olacaktır.

İş Bankası ; 2422 0223663 Yiğit Yılmaz.
IBAN ; TR 8700 0640 0000 1242 2022 3663

Not: Atkı almak için para yatıran arkadaşların daha sonra Yiğit Yılmaz'la yigitsyilmaz@gmail.com adresinden iletişime geçmesi rica olunur.

Çarşamba, Kasım 09, 2011

İyi Ki Doğmuşsun Alessandro Del Piero! Auguri Capitano!


Ne de güzel abimizsin sen Alessandro Del Piero. 7 yaşında kariyerine başlamış, 19 yaşında, 1993'te ise Padova'da yeni yeni kadroda adından söz ettirmeye başlarken Juventus'a transfer olmuş. O dönemki Juventus kadrosunda mevkisinde Roberto Baggio, Fabrizio Ravanelli ve Gianluca Vialli olmasına rağmen ilk sezonunda 14 maçta yer alıp, 5 gol atmış. Daha ilk sezonunda 4-0'lık Parma galibiyetinde attığı üç gol geleceğin de habercisiydi adeta. Calciopoli davasıyla alınan iki şampiyonluğu da eklersek 7 Serie A şampiyonluğu var kaptanın takımıyla.

Golcülüğü ve Juventus'a olan bağlılığı bir yana, attığı frikiklerle her futbolsevere güzel anlar yaşattığından eminim. Aşağıdaki videolar ise Juventus forması altında attığı ilk 250 gol. Kendisi hala gol atmakla meşgul olduğu için şanslıyız.

Auguri Capitano!

 

Pazar, Kasım 06, 2011

FBloggers'dan Bebek Adımları

İlk deney olarak gayet başarılı gözüküyor :)
Öylesine toplanıp önce Galatasaray'ın deplasman maçlarını kaybetmesini sağlayan, sonra da içerideki galibiyet serisine katkı yapan bir gruptuk. Şimdilik işin içine atkı girdi, bakalım ileride neler yaparız.

Takipte kalın.

Pazartesi, Ekim 17, 2011

Birer İmza Da Buraya Alabilir Miyiz Acaba?

Hepimizin malumu 6222 nolu Sporda Şiddet Yasası'nda özellikle taraftar cezalarının gereksiz yüksekliği. Ancak, çok süper kaliteli ligimizin birbirinden kalender yöneticileri daha farklı düşünmüş olacaklar ki Levent Bıçakçı'dan istedikleri çalışmada değişen maddelerden biri teşvik primini suç olmaktan çıkarıyor.

Peki bugüne kadar konuşan yöneticileri ne yapacağız? Tek tek örnek verip polemik yaratmayacağım ancak 3 Temmuz'dan bu yana her kamera görüşlerinde ağızlarını açanlar teşviğin cezasız olmasını görünce düşünmeden basmışlar imzayı.

Bıçakçı'nın yaptığı çalışma taslağında zaten değişmesi gereken kısımlar var tabii ki. Davaların Ağır Ceza yerine Sulh Mahkemeleri'nde görülmesi, taraftarlara öngörülen cezaların makul sınırlara düşürülmesi hatta bazılarının para cezasına çevrilmesi gibi değişiklikler mantık sınırları içinde. Ancak hiç bir insan bana teşvik priminin suç olmaması gerektiğini anlatamaz. Net olarak çalışmayı görmedim fakat şike teşebbüsünün de değişiklikle cezasız kalması öngörülüyor denmiş bir kaç yerde. Eğer doğruysa bu da ayrı bir facia.

Haberin ana kaynağı ise TRT Spor. Buradan ayrıntılı olarak okuyabilirsiniz haberi, fotoğrafı da aşağıda. Haberdeki bir diğer ayrıntı da değişiklik çalışmasına Bülent Arınç'ın verdiği tepki. Kendisini hiç sevmememe rağmen bu iş çocuk oyuncağı değil temalı açıklamasını net bir dille tüm bu yöneticilerin suratına yapmasını isterim. Akıllarını başlarına toplasınlar biraz.

Madem bu kadar imza atmaya meraklısınız buyurun şu alttaki metne de imza atın bir zahmet:

"Kulüpler Birliği olarak yapılmasını öngördüğümüz bu değişiklikle futbolu temizlemeyi düşünüyoruz. Teşviği cezasız bırakarak küçük kulüplere finansman sağlayıp paramız yettiği sürece rakiplerimize maçları zehir etmeyi bir görev kabul ediyoruz. Böylece hem istediğimiz sonuçlara ulşacağız hem de temiz(!) futbolun kalkınmasına, rekabetin gelişmesine yardımcı olacağız."

Son sözüm de şudur: Size yeterli teşviği versek de elinizi ayağınız çekseniz her türlü sporun içinden? Nasıl olur? Hem suç da olmayacakmış zaten, problem olmaz.

Pazar, Ekim 09, 2011

Kupa #1


Hasat mevsimi başladı. Ankara'da bu hafta sonu oynanacak Erkek ve Kadın Süper Kupa Haftasonu'nu Filenin Şövalyeleri galibiyetle açtı. Armanın gururu Sarı Melekler de aynı başarıyı sergileyecektir diye umuyorum bugün.

Geçen sene aynı salonda beşinci sette kaybettiğimiz Türkiye Kupası'nın rövanşını lig şampiyonu olarak almıştık Arkas'tan ama bu galibiyet çok daha iyi oldu. 2 önemli eksiği olan Arkas karşısında ilk iki seti iyi bir tempoyla rahat kazandık. Son set Arkas toparlanıp biz de biraz rölantide oynayınca dengeli giden maçı son sayılarda Leonal Marshall'ın harika servis ve hücumlarıyla bitirdik.

Geçen sezon o salondan çıkarken takıma şampiyonluk istediğimi söylediğimde aldığım kararlı bakışlar ve sezon sonu gelen kupa çok farklı bir hava katmış. Castellani yokken takımı harika hazırlayan Sinan Hoca'ya da büyük teşekkürler. Bu kadar motive ve hazır bir takım ve bu takıma şampiyonluk apoletiyle dönen Korkunç Ivan varken, bu maçı almamamız için hiç bir sebep yoktu. Seneye iyi başlamak çok güzel oldu Erkek Voleybol Takımı'mız için. İyi oynadığımız sürece her kupanın açık ara favorisi olduğumuzu net bir şekilde gösterdik. Hele o maçtan sonra oyuncuların yaptığı açıklamalar yok mu? Hepsini tekrar tebrik ediyorum. Kolay kolay sırtımız yere gelmez bu sene.

Kadınlar süper Kupa maçında ise Eczacıbaşı ile 18:30'da oynayacağız. Yeni sponsoruyla ve transferleriyle Fenerbahçe Universal de sezona kupayla başlayacaktır diye düşünüyorum.

Cuma, Ekim 07, 2011

2012 Model Fenerbahçe

Sezondan önce, ilk maçtan sonra, yok haydi 4. maç olsun, az daha bekle milli maç arası var derken bir türlü yazamadığım yazıdır bu :)

Malum Şampiyonlar Ligi kararıyla sezon içinde izlemeyi düşündüğümüz kadronun değiştiğini gördükten sonra nasıl bir başlangıç yapacağımız çok önemliydi. Kısa süree yapılan Ziegler ve Bienvenu transferleri eksikleri kapatmak açısından yerinde hamlelerdi, ki Ziegler üstüne yazdıklarımı şuradan okuyabilirsiniz.

Şimdi kısa kısa bizi liderlik koltuğuna oturtan ilk 5 maça ve bu sene neler bekleyebileceğimize bakalım.

1. Hafta: Fenerbahçe - Orduspor 1-0


Sezon açılışında seyircisiz maçı izlemek için Todori'deydik FBloggers'dan bir kaç arkadaşla. Orduspor için genel fikrimiz toplama bir takım olduklarıydı ancak bu kadar direnç göstereceklerini düşünmemiştim açıkçası. 5 maçta aldıkları 8 puan da aslında çok da kötü bir takım olmadıklarını gösteriyor. Cristian'ın golü ile zorlandığımız maçı geçerken, aklımızda kalan en önemli olay Orduspor kalecisi Fornezzi'nin şık bir pozisyonu çıkarmasıydı. Alex, Samsunspor'a attığı golden sonra yine muazzam bir gole imza atacaktı ancak Sloven kaleci gole izin vermedi. Ziegler ve Bienvenu ilk maçtan güzel sinyaller verdiler ancak Bienvenu'nün henüz tam olarak hazır olmadığı için ilk 11 başlamadığını düşündük.

2. Hafta: Gaziantespor - Fenerbahçe 1-3


Zor deplasman olacağını düşünerek izlemeye başladım maçı. Beni yanıltırcasına iyi oynarak başladık ancak Gaziantepspor maçı dengeledi ve bir serbest vuruş sonrası Olcan'ın şık golüyle yenik duruma düştük. Geçen sene özellikle ikinci yarıda çoğu maçta olduğu gibi bu maçtan da umutluydum ki yanıltmadılar beni. Ziegler'in bindirmesi, Mehmet Topuz'un yerine giren Uğur'un o karambolde Alex'i görmesi ile beraberliği yakaladık. Maçın fotoğrafı ise ikinci golün sevincidir kesinlikle. Bienvenu'nün girişiyle Alex'in en uca geçmesi Aykut Hoca'nın alternatif taktiklerinden birini görmemizi sağladı yine. Bu değişiklikle kazandığımız hareketlilik bir penaltı kazandırdı ancak Alex beklemediğimiz şekilde direği nişanladı. Riskli bir skor 2-1 derken Ziegler'den gelen yine etkili bindirme ve güzel ortayı Bienvenu gole çevirerek rahatlattı. Gaziantepspor beklemediğim düzeydeydi açıkçası, ki lige yaptıkları kötü başlangıç Tolunay Kafkas'ı koltuğundan etti. Şampiyon kaldığı yerden devam ediyordu.

3. Hafta: Fenerbahçe - Manisaspor 1-1


Yine seyircisiz bir maç beklerken TFF'nin son dakikaya sıkıştırdığı değişiklikle kadınlara ve 12 yaş altı çocuklara açıldı. Biz de FBloggers olarak kaldırımdan desteklemeye gittik, her ne kadar maç öncesi izlesek mi izlemesek mi muhabbeti geçse bile :) Şimdi düşününce maçı izlemediğim için puan kaybettiğimizi düşünüp mesuliyeti üstüme alıyorum. 41663 biletli kadın seyirci, biletsiz olarak içeri giren çocuklar ve hatta yine biletsiz olarak alınan kadınlarla birlikte Şükrü Saracoğlu öksüz kalmadı. Maç hakkında ise izleyemediğim için fazla yorum yapamayacağım ancak genel olarak kötü bir oyun sergilediğimizi söyleyebiliriz. Gökay orta sahada iyi işler yaparken, Dia sezona iyi giriyor diye düşündüklerimi yanıltmadı. Yediğimiz gol ise tam bir şans pozisyonu olmuş. Son dakikadaki pozisyonda ise doğru olanı kadınlarımız ve çocuklarımız yaptı diyor hakemlere çok fazla girmiyorum.

4. Hafta: Kayserispor - Fenerbahçe 0-1


Gaziantep deplasmanından sonra yine zorlu bir deplasman gözüyle bakmıştım Kayseri'ye de. Caner'in ayağından erken bulduğumuz golle rahat bir maç geçirebiliriz düşüncem tabii ki doğru çıkmadı çünkü her zamanki gibi Fenerbahçe hafif bir travma geçirtmeden maç kazanmaz. Kayserispor aslında iyi oyunculara sahip olmasına rağmen henüz takım olamamış gibi gözüktüler. Maçı tek golle kazanmış olmamıza rağmen Ziegler, Bienvenu ve Cristian yine form grafiklerindeki çıkışı devam ettirdiler. Amrabat'ın bireysel oynamasına rağmen sağ kanadımıza etkili hücum etmesi Gökhan Gönül bir an önce iyileşip dönsün diye düşündürttü.

5. Hafta: Fenerbahçe - Büyükşehir Belediyespor 4-2


5. haftaya geldiğimizde bu maçın liderlik için yapılacağını düşünmezdim açıkçası. İBB sezona çok iyi başlamış, yıllardır üstlerine yapıştırılan "Büyük maçların takımı" yaftasını bütün sezona yaymak istercesine oynuyorlardı. Cezamızın bitmesiyle birlikte Şükrü Saracoğlu yollarına düştük yine. Uzun bir aradan sonra tekrar şampiyona destek verecektik. Ancak maçın ilk yarısı hiç de heyecan verici geçmedi. İleride Semih maçın başında oynamasın ama sonradan girince iyi iş yapıyor diyenleri doğrularcasına bir performans sergiledi. Gökhan Gönül ise sakatlığından dönmüş ancak OFTAŞ günlerindeki gibi Orhan Şam'ın önünde sağ açık oynuyordu. Solda ise sezona iyi başladığını düşündüğümüz Dia'nın yerine Stoch oyundaydı ki hemen akıllara geçen sene burada İBB'ye attığı gol geldi. İlk yarı sonunda taraftarın beklentisi belliydi. Semih - Bienvenu ve Gökhan ya da Orhan'ın yerine Sezer'in girmesi. Aykut Hoca da bunu önceden planlamış olacak ki bu iki oyuncu uzun bir süre ısındılar kenarda. Bir anda taşlar yerine oturunca ikinci yarıda harika işleyen bir makineye döndü takım. Stoch geçen sezon attığı golün aynısından bir tane daha eklerken listeye, Alex'in plasesi ders niteliğinde okutulması gereen bir goldü, hem hazırlanışı hem bitirilişi. Üstne Gökhan'ın golü hem skor rahatlığı hem de moral getirmişti ancak İBB'nin şok iki golü ayılmamızı sağladı desek yeridir. Son dakikada Alex'ten beklerken Cristian'ın barajın altından attığı gol ile maçı garantiye alıp liderlik koltuğuna oturduk. Genel olarak öne çıkan oyuncular olsa da takımın ikinci yarıyla birlikte performansını arttırması tamamen oyuncuların rollerini kabullenip iyi uygulamasından kaynaklanıyor bence. Sezer orta alanda Emre'nin eksikliğini aratmamaya çalıştı ancak yediğimiz ikinci goldeki hatasını bir daha yapmamasını umuyorum her ne kadar bence o pozisyon faul olsa da.

Genel olarak bakarsak, şampiyon kaldığı yerden devam ediyor ancak Manisa beraberliğine yanmamak elde değil. Bu araya gelirken mükemmel başlangıcı yapmak çok önemli bir mesaj olurdu ama olsun. O beraberlik ve hatta İBB maçında yediğimiz goller takım savunmasını geliştirmemiz için güzel örnekler oldu. Genel olarak geçen sezonun ikinci yarısıyla başlayan oyun stili devam ediyor ve takım yeni oyuncularla da bu oyunu oynayabildiğini gösterdi. Ziegler ve Bienvenu gibi belli bir standardın altına inmeyen oyuncular bu oyun yapısına ciddi katkı sağlayarak Ayku Hoca'nın vazgeçilmezleri olacaklar bence. Asıl kazancımız gençler olaraktır bu sene derken Cristian'daki inanılmaz çıkış, Sezer'in orta sahaya vereceği katkı, Caner ve Uğur Boral'ın beklenen ofansif oyunu yansıtabilmeleri önemli. İlk 4 haftayı 12 gün gibi yoğun bir tempoyla ve bir sürü eksikle geçmemize rağmen, İBB galibiyetiyle toplamda kaybedilen 2 puan ara sonrası daha güçlü devam etmemizi sağlayacaktır. Yeter ki oyuncularımız aradan sağlıklı bir şekilde ve hazır olarak dönmüş olsunlar.

Son olarak, 3 Temmuz'dan bu yana hiç konuşulmayan hakemler umarım bütün sezon konuşulmayacaklarını umarak geçirmezler çünkü şu anki halleriyle kötüler.

Pazar, Eylül 11, 2011

Welcome Home Juventus!


Geçen sezon ilk 4 hedefiyle başlayıp sezonu kötü bitiren Juventus sonunda kendi evinde açıyor sezonu. Muazzam bir açılış töreni ve ardından Juventus'un forma rengine ilham kaynağı olan Notts County ile yapılan hazırlık maçı izledik. Della Alpi'nin yerine yapılan stad şu anda Juventus Stadium ya da Juventus Arena olarak biliniyor ancak isim hakları Sportfive adlı şirket tarafından satın alınmış durumda. Aşağıdaki iki video ise Andrea Agnelli ile Alessandro Del Piero ve Giampiero Boniperti'nin açılışta yaptıkları duygu yüklü konuşmalar. Özellikle Boniperti konuşurken duygulanmamak mümkün değil.



 

Stadın ilk resmi maçı ise bugün 13:30'da Parma'ya karşı oynandı. İlk yarısını izleyebildiğim maçta Juventus kanatları etkili olmazken bekler De Ceglie ve Lichtsteiner ciddi katkı verdiler, ki golü de Pirlo'nun muazzam pasını değerlendiren Lichtsteiner attı.
İkinci yarıda özetlerden görebildiğim kadarıyla oyunu kontrol eden Juve ciddi pozisyonlar bulup, Pirlo ve Marchisio'nun etkili oyunuyla 4-1 kazanmış. Son dakikalarda De Ceglie penaltı yaptırıp kırmızı kartla atılırken eski bir Juve oyuncusu olan Giovinco penaltı atışını değerlendirip Juventus'a gol atmayı ihmal etmemiş.

İlk maçtan bakacak olursak Pirlo, Marchisio, Lichtsteiner ve Barzagli iyi oynamışlar. Matri kaldığı yerden devam ediyor zaten, Il Capitano Alex Del Piero'ya laf eden taş olur. Krasic de sağ kanatta formunu bulur ve domine etmeye başlarsa baya iyi bir Juventus izleriz gibi duruyor bu sezon.

Meraklısına Juventus marşıyla kapatalım yazıyı. #FedeBiancoNero



Juve! Storia di un grande amore. Bianco che abbraccia il nero. Coro che si alza davvero, per te.

Cumartesi, Eylül 03, 2011

Reto Ziegler Fenerbahçe'ye Neler Katar?

 4-5 gün önce ilk defa çıkmıştı Ziegler <---> Fenerbahçe söylentisi. Trabzonspor ilgilendiğinde üstüne konuşuldu yazıldı gerçi ama kısaca dün gece twitter'a yazdıklarımı toparlamak istedim.

16 Ocak 1986 doğumlu Ziegler, hem sol bek hem de sol kanat oyuncusu. Kanattan bozma beklerin aksine bekten bozma kanat diyebiliriz Ziegler için çünkü alt yapıdan itibaren ilk tercihi hep bek olmuş. Tottenham kariyeri boyunca sürekli kiralık olarak yollanan genç İsviçreli, son takımı olan Sampdoira tarafından bonservisiyle birlikte alınır. 21 yaşında Serie A'ya transfer olan Ziegler, yavaş yavaş Sampdoria'da ilk 11 oyuncusu olmaya başlar ve 5 yılını bu kulübe verir.

5 yıllık Serie A macerasında 88'i ilk 11 olmak üzere 128 lig maçında görev yapan oyuncu toplamda 4 gol atıp, 13 asist yapar. Ofansif yönünün defansif özelliklerine göre daha iyi olduğu söylenen bir bek için düşük buldum ben rakamları ancak dikkatli gözle hiç bir maçını izlemediğim için ofansif katkısının ne boyutta olduğunu bilemiyorum. İleri çıkışlarında arkasında boşluk bırakabilmesi tek dezavantajı gibi duruyor ki bu aslında geliştirmek istediği bir yönü deniyor. Öte yandan Andre Santos ile kıyaslayacak olursak, bizi memnun edecek özelliği oyun olarak belli bir standardın altına düşmüyor oluşu. Her ne kadar Juventus'a transfer olan diğer İsviçreli Lichtsteiner kadar komple bir bek olmasa da Uğur Boral - Caner olan sol bek rotasyonumuza ciddi katkı sağlayacak bir isim.

Gelelim transfer mevzusuna. Sezon sonunda henüz Juventus'ta teknik direktör koltuğunun kime emanet edileceği bilinmezken onu Sampdoria'ya getiren adam olan Marotta'nın insiyatifiyle ücretsiz olarak Juventus'a geldi Ziegler. Kadroda hali hazırda De Ceglie varken ve Vidal için ciddi girişimler varken geldi takıma. Ne kendisinin ilk 11 beklentisi vardı, ne de sonradan açıklanan teknik direktör Conte onu direk 11 oyuncusu olarak düşündü. Daha sonra Trabzonspor söylentileri çıktı ayyuka. Trabzonspor'un Ziegler'i bonservisiyle almak istediğini hatta Juventus'a bu yaz ücretsiz gelen oyuncu için €2.5M önerdiğini biliyoruz. Ancak transfer gerçekleşmedi ve gelen ilk haberler Ziegler'in teklifi reddettiğiydi. Daha sonra Ottmar Hitzfield'ın Ziegler'e milli takımı düşünerek bu transferi yapmaması tavsiyesini verdiği söylendi. Ancak Fenerbahçe söylentileri bu haberi çürütmüş gibi şimdilik. Trabzonspor söylentilerindekinin aksine kiralık ve satın alma opsiyonlu bir transferden bahsedilmesi transferi daha olumlu kıldı bence. Ziegler bu sene çok fazla forma şansı bulamayacağı büyük bir takımdan 1 yıllığına ayrılıp hem kendini geliştirmek hem de göstermek istiyor diye düşünüyorum. Arada oyuncuya şehirlerle ilgili de bilgi verildiyse bunun da etkisi olmuş olabilir tabi.

Sonuçta KAP'a yapılan ilk bildirim ile resmen görüşmelerin başladığını öğrenmiş olduk. Finansal anlaşmalar imzalandığı anda da transfer bildirilir diye düşünüyorum. Dediğim gibi, şu anki sol bek rotasyonu düşünüldüğünde ciddi katkı sağlayabilecek ve standart bir performansı tüm sezon verebilecek bir isim Ziegler. Şimdiden hayırlı olsun Fenerbahçe'mize.

Son bir not. Transfer haberleri tabii ki verdiğimiz mücadeleyi ve aradığımız hakkımızı unutturmayacaktır. Yine de teknik kadronun takımı düşünerek hamlelerde bulunması sevindiriyor. En azında kulüp içinde işini iyi yapan birimler de var.

Pazar, Temmuz 24, 2011

2010-11 Sezonunun En Güzel Golleri

Biraz gündemden uzaklaşma vakti. Umarım sezonlar başladığında aşağıdaki videoda izlediğimiz 75 golden daha güzellerini izleriz. Videoda ise kimler yok ki. Messi, Sneijder, Stankovic gibi adını bildiğimiz oyuncular dışında bir o kadar da belki de ilk defa bu videoda göreceğiniz isimler var. Mutlaka zaman ayırıp izleyin derim. Muhteşem!

Cuma, Temmuz 22, 2011

Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetimi'ne!

Aşağıda okuyacağınız yazı Fenerbasket'in bugün Kadın Basketbol Takımı'mız çevresinde dönen dedikodular ve haberler üzerine yayınladığı bildiridir. Üzerine söylenecek çok fazla bir şey yok gerçekten de!


Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetimi'ne;

Her biri çok büyük inşaat projelerini, işletmeleri, holdingleri, menkulleri yöneten ve Fenerbahçe'ye hizmet edebilmeleri için müthiş bir teveccüh sunulmuş birbirinden değerli yöneticilerimiz;

Kulübümüzün içinde bulunduğu bu zorlu süreçte, cüretimizi mazur görün, Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı'nın küçüleceğine, değerli oyuncularını elinden çıkaracağına dair aldığımız duyumlardan sonra size kısa bir hikaye anlatmak istiyoruz.

Sevgili yöneticilerimiz;

Bir zamanlar bu topraklarda dünyanın en büyük komutanlarından birisi yaşardı. Darmadağın olmuş bir imparatorluğun ardından, Anadolu adı verilen yoksul, harap, bitap bir coğrafyayı ayağa kaldırmış, eli, kolu kesilmiş yarım yamalak bir orduyla yedi düvele karşı savaşa tutuşmuştu. Ve kimileri için umutsuz bir çaba olan bu savaşı kendisi kadar büyük olan "Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. Ve o satıh bütün vatandır" sözleriyle kutsal bir yemin haline getirmişti. Bu ölümcül savaşta bir cepheyi savunmanın değil, koskoca bir coğrafyayı savunmanın gerekliliğine işaret etmiş, bu sözüyle askeri literatüre girmişti.

Şimdi, Fenerbahçe'nin verdiği savaşın ne denli kritik, ne denli ölümcül ve ne denli zorlu olduğunu elbette biliyoruz. Siz sevgili yöneticilerimizin bu savaştan galip çıkmak için ne denli mücadele ettiğinizi de. Lakin, bu savaşta ihtiyacınız var mıdır bilinmez, bu büyük komutanın taktiğini hatırlatmak isteriz: Hatt-ı müdafaa yok beyler! Sath-ı müdafaa var!. Ve o satıh bütün Fenerbahçe! Futbol değil, basketbol değil, voleybol değil; erkek değil, kadın değil, genç değil; bütün Fenerbahçe!

Neden biliyor musunuz ? Çünkü Bu komutan, günlerden bir gün, Fenerbahçe Spor Kulübü'nü ziyaret etmişti. Kulüpten ayrılırken de biz Fenerbahçelilere "Fenerbahçe'ye sonsuz muvaffakiyetler dilerim, Allahaısmarladık" demişti. Yanlış anlamış olabilir misiniz beyler?! Bu bir temenni, bir rica, bir dilek değildi; bu bir emirdi.

Bu emre uymak sizin namus borcunuzdur! Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı, bizim gururumuzdur! Onların kılına dokundurtmayız, bu da bizim onurumuzdur!



Saygılarımızla,

Fenerbasket!

Perşembe, Temmuz 21, 2011

Biz ordayız. Ya Siz?


Sezonu açıyoruz artık. Hiç birimiz bu hislerle gitmek istemezdik ilk maça. Yarın normal şartlar altında ya hala yapılmayan transferleri, ya da ilgilendiğimiz futbolcuların Juventus'a gitmesini konuşuyor olurduk. Ancak gündem çok farklı. Dolayısıyla duygularımız da. Belki de ilk defa yarın akşamki maç herhangi bir hazırlık maçı gibi algılanmayacak bizler tarafından. Belki de ilk defa bir hazırlık maçında taraftar son saniyeye kadar, hatta maç bittikten sonra bile takımını yalnız bırakmak istemeyecek, son nefesiyle de sahada mücadele edenlere ve armaya desteğini verecek.
Bu sefer belkisi yok, ilk defa Okul Açık hazırladığı koreografinin taslağını bir gün önceden paylaştı bizlerle. Tesadüf ki FBloggers olarak bize düşen yer İstanbul, hatta belki Boğaz Köprüsü. Neyse, tartışma yaratacak konulara girmeden yarın orada olamayacak arkadaşlarıma, abilerime, ablalarıma ve kardeşlerime yüreklerini ferah tutmalarını öneririm. Yarın biz orada olur destek veririz, başka bir gün siz. İçimizden çok adam çıkar bu kulübü desteklemeye. Yeter ki Fener'e gol olmasın!

"Aşkınla olduk derbeder
Bu sevgi bir ömre bedel
Fenerbahçeli olmanın
Gururu bizlere yeter!"

Cuma, Temmuz 08, 2011

Aşk Hiç Biter Mi?


Son bir haftadır spor gündemimiz malum. Bir haftadır tanıdığım tüm Fenerbahçeli insanlar, ya işlerini yapamadılar doğru düzgün, ya akademik hayatlarını riske ettiler. Bir kısmı durduk yerde göz yaşları içinde buldu kendini zaman zaman. Ne doğru düzgün uyku uyuyabildik, ne yediklerimiz boğazımızdan geçti. Peki nedeni neydi bunların? Şike suçlaması mı sadece? Aziz Yıldırım'ın gözaltına alınması mı yoksa? Veya belki de saf duygularla sevdiğimiz Fenerbahçemizin itibarının beş paralık edilmesi miydi? Herkes kendince üzüldü tüm bu olanlara, hala da üzülüyoruz hatta ama vakit üzülme vakti değil. Durumu benim gözümden okuyunca ne vakti olduğunu da anlayacaksınız zaten.

Pazar sabahı gördüğümüz haberle şok olmuştuk adeta. Ama daha o günden başlamıştı bilginin kirlenmesi. Temiz lig diye ortalığa çıkanlar biz taraftarlara ve tüm kamuoyuna bilginin en kirlisini layık görmüştü. Şike soruşturması diye yapılan onca yayın bir yandan, arama emirlerinin silahlı örgüt kurmadan dolayı çıkması öte yandan. Daha sonra süper deliller çıktı ortaya duyum olarak. Aralıktan beri yapılan teknik takipte suç üstü yapmayı uygun görmeyen emniyet görevlileri süpersonik deliller olduğunu söylerken, medyada kendine itinayla servis edilen bilgilerle görüntülerden, fotoğraflardan ve ses kayıtlarından bahsediyordu. Neyse, haftanın özetini uzatmayayım çünkü yapılanlar az çok daha önceki bir kaç davayla benzerlik yaşıyor. Nasıl kendimce orada yapılanlara itiraz ettiysem, bu hafta yaşadıklarımıza da ederim.

Benim tüm bu işe nasıl baktığıma gelirsek. Soruşturmanın daha başından beri ciddi bir güvensizlik hissi oluştu bende. Dediğim gibi, 8 aylık takipte somut deliller var demek yerine o delil ortadayken suç üstü yapmamak çok saçma geliyor bana hala. Ya da soruşturma gizliliği derken her gün farklı bir kaynaktan farklı bir fotoğraf ya da metin servis edilmesi bu soruşturmanın devamına ve daha sonra yazılacak iddianameye ve mahkeme sürecine de güvensizlik yaratıyor. Ayrıca tüm bu bilgi kirliliğiyle yaratılan suçlu imajı ve yapılan itibarsızlaştırma hareketleri çok ama çok çirkin. Tabii ki kamuoyunu ilgilendiren bir soruşturma ve bence de bilgi paylaşılmalı ama bazı çığırtkanlar şike görüntülerinden bahsederken fubolcuların serbest kalmış olması durumun abesliğini gözler önüne sermiştir umarım. Kısacası mahkeme süreci başlayıp deliller kamuoyuyla paylaşılmadan benim yapılacak hiç bir işleme güvenmemi ve inanmamı kimse beklemesin. Tıpkı burada Dr_Imperius'un dediği gibi.

İnanmayacağımı söyledim de, bir de işin hak arama kısmı var. bu yapılanlar alenen soruşturma gizliliğinin ihlali ve suçluluk karinesinin bozulması aslında. Bunun mücadelesi de verilmeli bir yandan. Hele bir de işin finansal boyutu var ki sormayın gitsin. Kulübün kayıplarından bahsetmiyorum yalnız, yanlış anlaşılmasın. Sadece hisse senedi işlemlerinin bu haftaki hareketleri bile çok ama çok ciddi şüpheler uyandırıyor bende. Buyurun burada Romantik Kanaryalar Blog'da resimli ayrıntı var hatta. Fiyatların düşüp artmasıyla birlikte işlem hacmindeki anormalliğe de dikkatinizi çekerim. Bunun takibinin de yapılması lazım bir şekilde.

Son konu da yönetim tarafıyla ilgili. Malum tartışmaların çoğu sosyal medya üzerinde yapılıyor ve tamamen anlayabilecceğim sebeplerle "Kombineler ne olacak acaba" diye soran arkadaşlara tepki gösterilebiliyor. Ben de o soruyu aklıma bile getirmedim ancak bu akşam Aziz Yıldırım'ın sorgusu sonrası kısa bir görüşme yapan yönetimin düşünmesi gerekir. Demek istediğim, ki bunları bir yönetici adayı gözüyle yazıyorum, kriz anında ve devamında şu anki yönetimin bir yol haritası olmalı. Olağanüstü Genel Kurul yapılır veya yapılmaz onu bilemem ama şu anki yöneticiler devam etmeyecek bile olsalar ileriyi düşünmek zorundalar. Çünkü bu işi yapması gereken kişi onlar, biz taraftar değiliz. Biz yapmamız gerekeni zaten elimizden geldiğince yapacağız. Tıpkı bugün adliyenin önünde olan arkadaşlarımız gibi, ya da pazar günü sabahtan Düzce'ye gidip sonra da Bağdat Caddesi'nde toplanacak binlercesi gibi.

Kısaca demeye çalıştığım, biz taraftar olarak hakkımızı aramak için o sesi ve iradeyi gösteririz. Yeter ki bunu ciddi ciddi yapacak birileri de olsun işin başında. Çünkü bu iş basit bir şike soruşturması değil. Olsa zaten bu kadar takibe bir video, bir fotoğraf olurdu dışarı sızan ve çoktan işin rengi belli olmuştu. İşin rengi bence belli gerçi de, neyse uzatmayayım o kadar.

Tek bildiğim şey, nasıl şu anda aşağıdaki videoyu izlerken tüylerim diken diken oluyorsa, nasıl her gün şampiyonluğu kutladığımız yerden geçerken o hisleri ve gururu tekrar yaşıyorsam, ileride çocuklarıma anlatırken de aynı hisleri yaşayacağım. Aşk hiç biter mi diye sormayacağım çünkü bitmeyeceğini biliyorum. Biz seni ruhumuzla sevdik be Kanarya!

Salı, Haziran 21, 2011

2010-11 Yılında Fenerbahçe Takım Sporlarında Ne Yaptı?


Acısıyla tatlısıyla bir sezonu daha kapattık ana branşlarda. Futbol, basketbol ve voleybolda sadece Kadın Futbolu'nda yer almayan Fenerbahçe Spor Kulübü diğer tüm takımlarıyla geçen sene kıl payı kaçırılan "5 Lig 5 Şampiyonluk" başarısını bu sene elde etti. İsterseniz bu başarının yanında bütün bir sezon ne gibi yollardan geçip neler başarmışız, arada nasıl fırsatları tepmişiz bir görelim.

Karşınızda ana branşlarda 2010-11 sezon özeti: 

Fenerbahçe Futbol Takımı 

Şampiyonlar Ligi: Şampiyonlar Ligi'ne 3. Ön Eleme turundan katılan Fenerbahçe deplasmanda alınan 2-2'lik beraberlik sonrası Kadıköy'de alınan 1-0'lık mağlubiyet ile birlikte Young Boys'a elendiğinde tarihler 4 Ağustos'u gösteriyordu. 

Avrupa Ligi: Şampiyonlar Ligi'nden elendikten sonra Avrupa Ligi Playoff'unda PAOK ile eşleşen Fenerbahçe, deplasmanda 1-0 yenildiği rakibiyle Şükrü Saracoğlu'nda 1-1 berabere kalarak Avrupa defterini henüz 26 Ağustos'ta kapatıyordu. 

Ziraat Türkiye Kupası: Gruplara direk katılan Fenerbahçe, 4 maçtan sadece son Gençlerbirliği maçını kazanıp elendiğinde tarih 27 Ocak'tı ve tüm taraftarlar bu takımın ikinci yarı nasıl toparlanacağını kara kara düşünüyordu. 

Spor Toto Süper Lig: Elinde bir tek Lig Şampiyonluğu hedefi kalan takım, tekrarlanması çok zor bir başarıya imza atarak ikinci yarıda sadece 2 puan kaybıyla ligi ilk yarıda 9 puan gerisinde kaldığı Trabzonspor’la eşit puanda kapatıyordu. İkili averajda üstün olan Fenerbahçe, son maçı olan Sivasspor deplasmanından 4-3 galip ayrılınca 22 Mayıs gecesi başlayan kutlamalar bir sonraki günün akşamına kadar sürdü. 

Fenerbahçe Ülker (Erkek Basketbol Takımı) 

Cumhurbaşkanlığı Kupası: Bu kupada Efes Pilsen’le karşılaşan Fenerbahçe Ülker, ilk periyot eline geçirdiği 13 sayılık avantajı oyunun geneline yayamayınca üçüncü periyot arayı iyice kapatan Efes Pilsen son periyotta 4 sayılık bir avantaj yakalayarak maçı 79-77 kazanmasını bildi. Sezonun ilk kupası 13 Ekim’de kötü bir şekilde verilmiş oldu. 

Türkiye Kupası: Kayseri’de oynanan finalde Beşiktaş Cola Turca ile final oynayan Fenerbahçe Ülker, skorun periyot sonlarında dengede olduğu maçı kontrol altında tutarak 9 sayı farkla, 81-72 kazandı. Bu maçla takımın sezon içindeki ilk kupası da 13 Şubat’ta kazanılmış oldu. 

Turkish Airlines Euroleague: Gruplarda 7 galibiyet, 3 mağlubiyet alarak Montepaschi Siena’nın arkasında ikinci olan Fenerbahçe Ülker, Top 16’da Olympiacos, Power Electronics Valencia ve Zalgiris ile aynı grupta yer aldı. Gruba üç galibiyetle başlamasına rağmen Zalgiris deplasmanında alınan kritik mağlubiyet, ki bu maç Zalgiris’in Top 16’daki tek galibiyeti, sonrasında içeride gelen Olympiacos mağlubiyeti Power Electronics Valencia maçını ölüm kalım maçı durumuna getirmişti. Sinan Erdem’de maç içinde farkı yakalamış olsa da Emir’in son saniyede vurduğu iki blokla ve sadece 2 sayıyla maçı kazanabilen Fenerbahçe Ülker, deplasmanda Power Electronics Valencia’ya 14 sayı ile teslim oluyor ve 3 Mart akşamı Euroleague’den eleniyordu. 

Lig: Normal sezonu lider olarak kapatan Fenerbahçe Ülker, olası eşleşmelerde yarı finalde Efes Pilsen’I, finalde ise Galatasaray’I bekliyordu. Beklenen gerçekleşti, yarı finalde Efes Pilsen’I geçen Fenerbahçe, final serisinde Galatasaray’la karşılaştı.İlk iki maçı firesiz geçen Fenerbahçe Ülker, sonraki üç maçın ikisini kaybetmesine rağmen deplasmanda, serinin altıncı maçında kupaya uzanmayı başardı. Ana branşlardaki sezonun son kupası 17 Haziran’da geldi. 

Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı 

Cumhurbaşkanlığı Kupası: Bu kupada Galatasaray Medical Park’la oynayan Fenerbahçe, ikinci periyottaki etkili oyunuyla farkı yakalayıp korumasını bildi. Maçı da 75-58 gibi bir skorla kazanan Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı sezonun ilk kupasını 21 Ekim’de havaya kaldırdı. 

Euroleague: Grubu kayıpsız tamamlayan Fenerbahçe, çapraz eşleşme grubunda son sıradan bir üste çıkan Galatasaray Medical Park ile eşleşti Top 16’da. İki maçı da kazanan Fenerbahçe, F4 öncesi Sparta&K engelini aşmak zorundaydı ancak Caferağa’da değerlendirilemeyen 17 sayılık fark, hem içerideki ilk maçı hem de seriyi kaybetmelerine neden oldu. Rusya’da Sparta&K’a 74-56 yenildikleri 25 Şubat’ta bu sezonki Euroleague macerası sonlanmış oldu Fenerbahçe için. 

Türkiye Kupası: Yarı Finalde diğer tüm turnuvalarda olduğu gibi Galatasaray Medical Park’la eşleşen Fenerbahçe, son çeyreğe kadar başa baş giden bir maç izletti bizlere. Hücumların tıkandığı son çeyrekte yaklaşık iki dakika kala 3 sayı geride olan Fenerbahçe, o süreç boyunca sayı üretemeyince maç 63-60 Galatasaray Medical Park lehine sonuçlandı ve Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı Türkiye Kupası’ın kazanma şansını 13 Mart’ta kaybetmiş oldu. 

Lig: Normal sezonu lider olarak bitiremeyince olası final eşleşmesinde saha avantajını kaptıran Fenerbahçe, beklendiği gibi finalde Galatasaray Medical Park ile karşılaştı. Deplasmandaki ilk maçı alarak saha avantajını eline geçiren Potanın Kraliçeleri, Caferağa’ya seriyi 1-1 olarak taşımasını bildi böylece. İçerideki iki maçı da kazanan takım, doping skandalı gölgesinde geçen sancılı bir sezonun sonunda hak ettiği şampiyonluğa 17 Nisan’da ulaşmış oldu. 

Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımı 

Süper Kupa: Sezonun ilk kupasını kazanmak için Ziraat Bankası karşısına çıkan Fenerbahçe, 14 Ekim günü ilk setini aldığı maçtan 3-1 yenik ayrılarak gümüş madalyayla yetinmek zorunda kalıyordu. 

CEV Şampiyonlar Ligi: Sezona iyi başlayamayan Fenerbahçe, ilk maçı Sisley Treviso’ya kaybedip ikinci maçında deplasmanda Tours VB’yi yendiğinde bundan sonra gruptan sadece 2 set çıkarabileceklerini öğrenseler şaşırırlardı herhalde. Ama sonuç öyle oldu. Tek galibiyet grubu lider bitiren Tours VB deplasmanından geldi. 12 Ocak’ta oynanan ve 3-1 Sisley Treviso galibiyetiyle sonuçlanan maç Fenerbahçe’nin bu sezon Avrupa’daki son maçıydı. 

Türkiye Kupası: F4'ün ilk gününde Beşiktaşı 3-0 ile geçen Fenerbahçe'nin rakibi İ.B.B.'yi 3-1 ile geçen Arkas Spor oldu. 26 Mart akşamı Ankara'da oynanan maç ortada geçti ve son sette elde ettiği avantajı koruyan Arkas Spor Teledünya Türkiye Kupası'na uzanmış oldu. Artık tek hedef ligdi Fenerbahçe için. 

Lig: Ligi beklenenin çok altında 5. sırada bitiren Fenerbahçe'nin belki de tek avantajı finale kalmayı başarırsa çok zorlu bir yoldan geçecek olmasıydı. Ben dahil çoğu taraftar performansını yükseltebilecek olan takımın finale kaldığında şampiyonluğa uzanacağına inancı tamdı. Finalde kupayı kıl payı kaptırdığı Arkas Spor'la oynayan Fenerbahçe saha avantajı olmadığı için ilk maçı deplasmanda oynayacak, sonraki 4 maçın ilk ikisi ise Burhan Felek'te olacaktı. İzmir'deki maçı güzel bir oyunla ve 3-1 gibi bir skorla geçen Fenerbahçe, içeride oynanan ikinci maçı da aynı skorla kazanınca 24 Nisan günü Burhan Felek'e şampiyonluk kupasını almak için çıktılar. Bu maçı da 3-0 kazanan Filenin Şövalyeleri daha önce Kupa Finali'nde kaybettiği rakibinden rövanşı tam da istediği gibi,tüm seri de sadece 2 set vererek alıyordu. 

Fenerbahçe Acıbadem (Kadın Voleybol Takımı) 

Süper Kupa: Sezonun ilk kupa maçına Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom karşısında çıkan Fenerbahçe Acıbadem, 19 Kasım'da oynanan maçı 3-1 kazanarak sezona madalyayla başladı. 
Dünya Kulüpler Şampiyonası: 15-21 Aralık tarihleri arasında Doha'da düzenlenen şampiyonaya wild card'la katılan Fenerbahçe Acıbadem, güçlü ekipleri geride bırakarak 21 Aralık günü Brezilya'nın Sollys Osasco  takımı karşısına çıktı şampiyonluk için. Kupa 3-0 gibi net bir skorla geldi  ve sezonun ikinci kupasını da boş geçmemiş oldu Sarı Melekler. 

Teledünya Türkiye Kupası: Türkiye Kupası'nda 2. Etap 1. Tur müsabakalarında yine VGSTT ile eşleşen Fenerbahçe, rakibine 3-2 kaybedip çeyrek finale çıkamadığında tarih 30 Aralık'tı. 

CEV Şampiyonlar Ligi: F4'ün ev sahibi olan takım olarak Avrupa'da çok az maç yapan Fenerbahçe Acıbadem, F4'e gelindiğinde statü gereği  yarı final maçını yine VGSTT'a karşı oynadı. Organizasyonel olarak türlü çarpıklıkların göze battığı günde bir türlü bekleneni veremeyen takım, son sette 7-2 öne geçmesine rağmen Türkiye Kupası'nda kaybettiği maçın bir benzerini yaşatarak 15-11 ile son seti, maçı da 3-2 kaybediyordu. 19 Mart'taki bu yenilgi Avrupa Kupası'nın son maçı değildi ancak 20 Mart'ta oynanan ve 3-1 gibi rahat bir skorla kazandıkları Scavolini Pesaro maçı formaliteden öte değildi taraftarın gözünde. 

Lig: Sarı Meleklerin normal sezonu lider bitirebilmesi için VGSTT'nin Eczacıbaşı'nı deplasmanda 3-2 yenmesi gerekiyordu.  İstenen sonuç gelince o maçtan, finale kadar karşılarına çıkan takımları çok rahat oyunlarla geçerken herkesin kafasında CEV Şampiyonlar Ligi'nde yaşananların aynısını yaşar mıyız korkusu vardı.  İlk maçı 3-2 alan Fenerbahçe Acıbadem, daha sonra oynadığı iki "deplasman" maçını da 3-0 ve 3-2 kazanarak lig şampiyonluğuna ulaşmış oldu. Yine de, CEV Şampiyonlar Ligi'nde yaşananlar bu sevinci buruklaştırdı desek yanılmayız herhalde.
  

Son olarak rakamlara bakarsak, 5 ana branşta 5 şampiyonluk dahil olmak üzere toplamda teorik olarak kazanılabilecek 20 kupadan 10'unu kazanan bir spor kulübüyüz. Ki bunlar sadece takım sporları ve A takımlar düzeyinde. Alt yapılar ile masa tenisi, atletizm, yüzme, yelken, kürek ve boks branşları hariç.  Uzun lafın kısası, ne kadar övünsek az!


Ek.1: Hali hazırda Fenerbahçe Televizyonu'nun yaptığı şöyle bir video da varmış. Tüm branşlardaki şampiyonluklar ve madalyalar için buyurunuz.

Çarşamba, Haziran 15, 2011

Avrupa'nın İnce Hesapları

Sezonun bitişiyle birlikte Avrupa Kupaları’na da veda etmiş olduk bu senelik. Genel olarak bir göz atarsak çok da sürprizlerle dolu bir sezon oldu diyemeyiz herhalde değil mi? Birazdan sayacağım takımlar bu sezon liglerinin şampiyonları, önümüzdeki sezon Şampiyonlar Ligi’nin izlenmesi gereken takımları. Hem de bu sene Avrupa’da takımları yarışacak olan ülkelerin puan sıralamasına göre.


Manchester United, Barcelona, Milan, Dortmund, Lille, Zenit, Shakhtar, Otelul Galati, Porto, Ajax, Fenerbahçe. Evet, kalitesine yeri geldiğinde toz konduramadığımız ligimiz 2011-12 sezonunda Avrupa Kupası’na katılacak ülke puanlarına bakıldığında 11. sırada.
 
Romanya’nın Portekiz ve Hollanda’nın önünde olması, Rusya ve Ukrayna’nın ilk beşe yaklaşma çabaları ilginç detaylar. Şimdi biraz da şu sistemi detaylandıralım da bu resimden ne anlayabiliriz ve neler çıkarmalıyız ona bakalım.

Öncelikle genel olarak puan sıralamalarında son 5 sezonun dikkate alındığını söyleyeyim. Ana mantık ise, ön eleme ve grup maçlarında alınan her puanın ülke adı altında toplanıp takım sayısına bölünmesi. Yani elenirken kazanma şansınız yoksa, beraberliği elde etmek bile geleceğe ufak da olsa bir katkı aslında.

 
Bir de maçlar haricinde alınan bonus puanlar var. Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalmak 4 puan (bkz. Bursaspor), o gruptan çıkabilmek 5, ondan sonraki her tur da birer puan. Yani finale yürüyen Manchester United ve Barcelona sadece bonus olarak 12şer puan aldılar bu sene. Öte yandan direk olarak Avrupa Ligi’nde başlayıp kupayı alan Porto sadece 3 bonus puan alırken, Şampiyonlar Ligi’nden elenerek Avrupa Ligi’nde finale kalan Braga 7 bonus puan aldı mesela. Kısaca söylemek istediğim şudur. Benim gözümde ligi önemsemeyip hedefi Avrupa koyan hiç bir yönetici bu işi bilmiyordur. Şampiyonlar Ligi’nde her sene gruplara direk olarak katılmanın getireceği puanları ve finansal katkıyı geçtim, orada elde edilecek tecrübe bile sadece bir seneliğine bir kaç tur geçmekten iyidir.

Peki bu kadar puan ne işe yarar? Ülke puanımız artsa ne olur, azalsa ne kaybederiz? Hemen alttaki resime bir göz gezdirin, sonra detaylandırırız.

 
Bu tablo, önümüzdeki sezon hangi ülkeden hangi takımların hangi kupaya kaçıncı turdan katılacaklarını söylüyor. Dikkatli olanlarınız ülke sıralamasının ilk resmideki 2009-10 sezonuyla aynı olduğunu fark etmiştir. Anlatmak istediğim tam da bu aslında. Bir sezonda oluşan sıralama 2 yıl sonra kaç takımla Avrupa’da temsil edileceğini gösteriyor. Yani önümüzdeki sezonda müthiş işler yapsak bile bunun ilk somut halini 2013-14 yılında göreceğiz. Tabii ki önümüzdeki yıl alacağımız puanlar 5 yıl boyunca o tabloda yer alacağı için ciddi katkı yapacak ama sorun tam da burada başlıyor. Şimdi işin takım düzeyini de katarak bu sorunu irdeleme vakti.

Ülke ve takım olarak kazandığımız puanların 5 yıl boyunca hesaplarda kullanılıyor olması belli bir standardı sağlayamadığımız için maalesef bir dezavantaj. Örnek olarak Fenerbahçe’yi düşünürsek, 2012-13 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadığımız yıl kazandığımız puanlar hesaptan çıkacak. Tam olarak 18,950 gibi büyük bir puan kaybı bu. Bu seneki hezimetimiz ise 2,420 puan ile tam 5 yıl yakamızdan düşmeyecek. Alttaki resimde son 5 yılda bu seviyelerdeki en iyi üç takımımızı göreceksiniz.

 
Bu sıralamadaki 4. takımımız geçen sene Şampiyonlar Ligi’nden aldığı 4 bonus puanın da etkisiyle Bursaspor. Sırası 135, toplam puanı da 12,010. İtalya’nın ülke olarak ortalama  puanın 12,110 olduğunu düşünürsek lig kalitesi mevzusuna girmemize gerek kalmaz sanırım. Bu ortalama puandan kısaca bahsedeyim, kafalar karışmasın. Eğer bir ülkeden son beş yılda Avrupa Kupaları’na katılmamış bir takım bu hakkı kazanırsa, kaçıncı torbadan kuraya gireceğini bu ortalama puan belirliyor.

Peki bir takımın yıl içindeki puanı nasıl hesaplanıp bu 5 senelik tablolara giriyor? Bursaspor örneğiyle kısaca açıklayayım. Gruplara kaldığı için 4 puan, bir beraberlik aldığı için de 1 puan kazanan Bursaspor takım olarak 5 puanla bitiriyor. Eğer bir de galibiyet alabilse 2 puan da oradan alacak ama önümüzde yıllara diyoruz artık. Üstüne de ülke olarak aldığımız ortalama 4,600 puanın takım sayısına bölünmüş hali olan 0,9200 ekleniyor. Böylece Bursaspor’un bu seneki Avrupa puanı 5,9200 olarak kayıtlara geçiyor. Biraz önce bahsi geçen 0,9200 puanı, her sene hesaplanıp son 5 seneki toplamları Avrupa Kupaları’na katılmamış takımlar için taban oluyor. İtalya’nın 12,110 olan puanı bizim için 7,010 mesela. Bu seneki 0,9200 puanımız ise İtalyanlar için 2,3142 oluyor.

2. resimde gördüğümüz 4,600 puanımız genel sıralamamıza şöyle yansımış bu sene.

 
Bu tabloya baktığımızda, hatta birazdan göreceğiniz son 2 resimle birlikte baktığımız zaman, geleceği görüp yorum yapabilmemiz çok daha kolaylaşıyor. Öncelikle bu 4,600’ün başımızı ağrıtacağı bir gerçek. Bunu kabul etmek durumundayız. Aynı şekilde, Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde Çeyrek Final oynadığı sene aldığımız 9,750 de 2 sene içinde hesapları etkilemeyecek bir nottan ibaret olacak. Yine de tablo bu kadar karamsar değil. Çünkü bu sistem sadece bizim puanlarımızı yutmuyor. Önümüzdeki sene ciddi kan kaybedecek bir Hollanda mevcut mesela. Ya da bizim çeyrek final puanlarımız gitti diye üzüldüğümüz dönem 11,250 gibi büyük bir kayba uğrayacak Rusya. Peki bu kayıplar nasıl atlatılır? Tabii ki belirli bir standardın altına düşmeyerek. Buyrun önümüzdeki iki sezonun sıralamaları, tabii ki oynanmamış maçların puanları eklenmemiş haliyle.

 
Bu yılın tablosuyla birlikte bu üç resme bakarsak, 2 yıl içinde iyi işler yapamazsak önce Yunanistan’a sonra da Danimarka’ya olmak üzere en az 2 sıra kaybediyoruz. İlk 6 ligin değişmediğini fark etmişsinizdir ancak 2012-13 sezonu başında Rusya bir anda Ukrayna ve Hollanda’ya geçiliyor mesela.

Uzun lafın kısası, önümüzdeki süreç gerçekten çok önemli. Artık dilimize dolanan şu lig kalitesini Avrupa’da da göstersek mesela, Rusya’dan, Ukrayna’dan takım gelince rakip olarak küçümsemek yerine nasıl bu ülkelerin bizden daha yukarılarda olduklarını irdelesek ya da.

Baya karamsar bir yazı olmuş olabilir ama işin içine matematik ve ince hesaplar girince maalesef can sıkıyor. Öte yandan dört gözle şampiyonluğu bekleyen her taraftar bir sonraki sezon Avrupa’yı kasıp kavurmayı ister. Aslındaysa hepimizin duymak istediği şey ortak:

Not.1: Bu yazı daha önce Midas'ın Krallığı Blog'da Konuk Yazar Köşesi'nde 9 Haziran 2011 tarihinde yayınlanmıştır. KONUK YAZAR KÖŞESİ: Avrupa'nın İnce Hesapları

Not.2: Yazı içinde gördüğünüz tüm resimler bu siteden alınmıştır. Vakti ve ilgisi olanların detaylıca kurcalamasını tavsiye ederim.